Birden aklıma geldi, Facebook'daki “doğum günümü kim görsün?” ayarını “sadece kendim” olarak değiştirdim geçenlerde. Dedim ki bu sene de böyle olsun!
Eskiden çantalarda taşınan adres defterlerine kaydedilirdi doğum günleri, yani özen vardı, emek vardı. Deftere yazacaksın, ve o defteri sık sık kontrol ederek sevdiklerinin doğum gününü atlamamak için çaba sarfedeceksin. Çok sık baktığın için zaten o kaydettiğin doğum günü tarihleri, hafızana da yerleşecek!
![]() |
sevgi, bir deniz yıldınızı suya atmakla başlar bazen... |
Sonra cep telefonları çıktı. Çantada saklanan adres defterlerinin yerini alan bu aletlerin hatırlatma fonksiyonunu kullanmaya başladık. Birisinin doğum günü yaklaştıkça cep telefonumuzdan “bip biip” diye alarm sesi geliyordu ve yavaş yavaş hafızalarımızdan silinmeye başladı tüm tarihler. Öyle ya, nasılsa alarm vardı! Bazen alarmın azizliğine uğrayıp en sevdiklerimizin doğum günlerini atlar olduk. Karşı taraf “sen hiç böyle yapmazdın!” diye sitem edince ne söyleyeceğimizi bilemedik. Utandık; “telefonumun alarmı çalmadı!” diye bahane uydurmaya... Tam da aynı dönem, hazır mesajlar çıktı. Kopyala yapıştır bayram mesajları, kandil mesajları geliyordu cep telefonlarından. Okumadan silinen cinsten, ruhsuz ve anlamsız... Beşinci sınıf maniler gibi... Özen biraz daha azalmıştı...
![]() |
sevgi emektir... |
Derken derken sosyal medya çıktı. Utanmasa Facebook bizim yerimize listemizdeki arkadaşlarımıza doğum günü mesajı da gönderecek hale geldi. Ekranın sağ üstünde “yaklaşan doğum günleri” adlı bir liste yer aldı. Baktık geçtik, sonra o yaklaşan gün gelip çattığında Facebook bizi aptal yerine koyarak talimatlar vermeğe bağladı: “Bugün Ayşe'nin doğum günü, ona bir doğum günü mesajı yaz!” Biz de en kısasından “mutlu yıllar” yazıp geçtik. Eğer önem verdiğimiz bir kişiyse o kişi, mesajımıza “jpeg” hatta “gif “ formunda fotoğraflar ekleyerek vicdanımızı bir nebze daha rahatlatmış olduk. Bunun için sadece 1 dakikamızı ayırmak yeterliydi. Gittikçe daha da soğudu, rengi metalik griye dönmeye başladı duygularımızı ifade edişlerimiz... Oysa bir telefon etmek yetecekti; sesdeki heyecan, duygu geçecekti yürekten yüreğe...
![]() |
sevgi, satır aralarını okumaktır... |
İşte bu sebepten ötürü, o ruhsuz, kimi zaman benim de görev icabı attığım mesajları görmemek için, Facebook'da görünmez yaptım doğum günümü. Oh be, kafam rahatladı! Teknolojiye düşman falan değilim, elbette nimetlerinden yararlanalım. Ama kalbimiz ve ruhumuzu köreltmeden...
Dün doğum günümdü, hayatımda ilk defa doğum günüm olduğu için heyecanlanmadım, bir yanım buruktu... Facebook'dan bir tane bile mesaj gelmedi. En sevdiğim üç-beş kişinin özel jestleriyle kendimi çok daha iyi hissettim. Aramayanlar elbette oldu, olsun, canları sağolsun, hayat da zaten böyle bir şey...
Sadeleşmek güzel, bunu bir kez daha anladım.
Ve dedim ki kendi kendime:
“Nice güzel, ışıklı, sağlıklı, mutlu, sanatla dolu, izleri kalacak güzelliklerle ve gerçek sevgiyle sarmalanmış, sevdiklerimle birlikte uzun yıllarım olsun."
Elbette bu yazıyı okuyan herkes de, kendini hayallerinin tam da gerçekleştiği yerde bulsun...
![]() |
sevgi özendir... |
Not: 1 hafta tatilim başlıyor yarın. Kafam, yüreğim, düşüncelerim ve ruhum dinlenerek dönmek; hayata kaldığım yerden devam etmek ihtiyaç ve duygusu içindeyim.
Sevgilerimle...