tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ÜLKEMİZDE BİR ŞEHİR ???

       Şehr-i Antep, kendi kendini kurtaran şehir, Doğunun Parisi, Sanayi şehri, müzeler şehri ve daha birçok isim takılmış olan Gaziantep şehri…

          Gaziantep dünyanın en eski yerleşim alanları arasında gösterilen yerlerden birisidir. İlk yerleşim alanı Doliche (bugünkü Dülük ) yerleşim alanı olarak kullanmışlardır şehir gelişmişliği ve din merkezi olarak ön planı çıkmıştır. Özelliklede Hititliler tarafından bir din merkezi haline getirmiş ve tanrı Teşup (Fırtına Tanrısı) inanmışlardır. Bir dönem Mitra inancı bölgede hâkimiyet kurmuş olup bölgede bir mağarada Mitra tapınağı bulunmaktadır.
          Doliche halkı şimdiki Gaziantep Kalesi civarında toplanmaya başlamış ve şehre Hantap, Aynütap, Ayıntap, Antep gibi isimler kullanılmış, bu isimler içerisinde Ayıntap ismi en çok bilinendir. Ayıntap; han arazi, suyun gözü, gibi anlamları bulunmaktadır.
       Gaziantep şehri orta Fırat bölümünde, Mezopotamya ve Anadoluyu birbirine bağlayan bir köprü niteliğinde, ipek yolunun geçmiş olduğu, stratejik bir konum da yer almaktadır. Gaziantep’e bir çok medeniyet yaşamış olup bir çok devletin hakimiyeti altına girmiştir bunlardan başlıcaları; Babiller, Hititler, Asurlar Medler Persler, İskender, Selevkoslar, Roma, Arap ve en son Türkler  bölgeyi ele geçirmişlerdir.
          Osmanlı hâkimiyetine ise 1516 yılında girmiştir Antep şehri, Osmanlı devleti 1. Dünya savaşında yenik düşmesiyle birlikte ülkemizin birçok yeri işgallere maruz kalmıştır, Antep bölgesine ilk işgal eden devlet İngilizlerdi ve Antep bölgesinde ki en büyük faaliyetleri, Anteplilerin evlerinde bulundurmuş oldukları silahları toplatmak olmuştu, daha sonra İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma gereğince bölgeyi Fransızlara teslim etmişlerdir. Fransızlar tamamen savunmasın bir şehri teslim almışlardır. Gelir gelmez bir çok hatalar yapmışlar ve bardağı taşıran olay ise Mehmet Kamil (Şehitkamil) şehit edilmesidir. Fransızlar tarafından annesinin peçesini açmaya çalışan askerler karşı duruyor ve askerler tarafından süngü ile öldürülüyor ilk şehidimiz vermiş oluyoruz.
      Antep halkı Fransızlar buradan çıkmaları için çok uğraş gösteriyorlar mitingler düzenliyorlar gazetelere yazılar yazıyorlar fakat nafile bütün dünya sanki kulaklarını tıkamış ülkemizin yok olmasını ister gibilerdi. Antep halkı bu olayların barışçıl yolla çözülemeyeceğini anlamış ve silahlanma yoluna gitmiştir. Antepliler evlerinden diğer evlere gizli geçişler yaparak toplantılar yapmışlardır bu toplantılar sonucunda Antep şehrinin 27 semte ayırdılar ve her semt kendi bölgesini savunmakla yükümlüydü, hazırlıklar bittikten sonra Fransızlarla mücadele başlamıştı artık Fransızlar şehri tekrar kontrol altına almaya çalışmak için Antep’e üzerine taarruza geçiyorlar ama bir avuç Antep halkı inanmışlığın gücüyle şehri savunuyorlardı ve taarruzun arkasından Fransız kuvvetlerinin sayısı artarak şehre tekrar saldırıyorlardı. Mücadeleye silahlı güçlerinin yanında Antepliler kıvrak zekâlarını kullanmışlardır. Antepliler gece baskınları yememek için, sokak ta çocukların oynamış olduğu tak takı dediğimiz oyuncakları Antepliler silah olarak kullanmışlardır tak takı çalıştığında makineli tüfek sesi çıkarıyor her semte 10-15 dağıtıldığında ve hepsi bir anda çalıştığında düşman askerleri elimizde ağır silahların olduğunu düşünerek üzerimize taarruza geçemiyorlardı.
TAK-TAKI
          Şahinbey, merkez-i heyetten yardım çağrı bulunduğunda ona şöyle cevap geliyor;  “Mustafa Kemal asıl cephenin batı Cephesi olduğunu ve Batı Cephesinin kurtulduğunda bütün yurdun kurtulacağını söylüyor” diye telgraf cevap geliyor ve Şahinbey Antep halkına şöyle diyor "düşman arabaları bedenimi çiğnemeden Antep giremez" diyor ve mavzeri ve askerleri ile birlikte Kilis yolunda Fransız kuvvetlerine karşı duruyor bu esna da düşman kuvvetleri tarafından süngü ile şehit ediliyor Şahinbey.
             Fransızlar, Antep’i bu şekilde alamayacağını anladıktan sonra şehrin etrafını etten bir duvar örüyorlar şehrin dışına kimse çıkamayacak ve kimse şehre yardım getiremeyecekti, Şehri uzaktan bombardımana tutarak şehrin kendi kendine teslim olmasını sağlayacaklardı amaçlarında da başarı sağlamışlardı, şehir yıkılıyor Antep halkı her şeye çare bulmuştu fakat açlığı karşı yeniliyorlardı bu mücadele yaklaşık 11 sürmüştür ve mücadele sonucunda anlaşmalı olarak Fransızlara teslim olmuştur Antep (Türkiye ile Fransa arasında yapılan Ankara anlaşması sonucunda anlaşmalı olarak Antep’i işgal etmek istemiştir ve sessizce Antep’e girmiştir Fransızlar ve tamamen Anteplilerin şartlarına göre işgaller gerçekleşmiştir) bu mücadelelerin devam ettiği sırada 1921 yılın da Antep Gazili unvanı verilerek şehrin ismi Gaziantepolarak değiştirilmiştir.

Türkiye'de Mühendislik Tarihi

Türkiyede ki ilk üniversite hangisidir? Türkiyede mühendislik nasıl gelişmiştir?

Türkiyede mühendislik tarihi 1773’te açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un(İstanbul Teknik Üniversitesi) kuruluşu ile başladığı kabul edilir. İlk adı “Mühendishane” olan bu üniversite ,ulusal tarihimizin ilk üniversitesidir. I.Abdulhamit devrinde büyümeye devam eden bu üniversitenin III. Selim döneminde adı Mühendishane-i Berr-i Hümayın (İnşaat Mühendisliği) olarak değişmiş ve bir kanunnameye bağlanmıştır. Bu kanun ; üniversitenin kurulduğu dönem koşulları içerisinde oldukça modern ve modern olduğu kadar da detaylı bir üniversite kanunudur.


Mühendislik Tarihi

Ülkemizin mühendislik tarihi; 1845’te “Meclis’i Muvakkat” adı ile bir ulema asker ve bürokratlardan oluşan yedi kişilik geçici bir meclis kurulmuş ve bir yıl çalışmıştır. Bu meclis eğitim sisteminde yapılması düşünülen düzenlemeler için prensipler belirlemiş ve batıda olduğu gibi ilk,orta ve yükseköğretim olmak üzere üç basamaklı yapılmasını benimsemiştir. Tanzimat’ta bugün kullandığımız üniversite sözcüğüne karşılık olarak Osmanlıca Darülfünun terimi kullanılmışsa da içerik olarak batı tipi yeni modern üniversite benimsenmiştir. 1933’e gelindiğinde Darülfünun terimi yerine “üniversite” tercih edilecek en son darülfünun olan İstanbul Darülfünun’u adı İstanbul Üniversitesi’ne çevrilerek hem terim hem de anlam itibari ile üniversite batılı olacaktır. Darülfünundan askeriye ve bürokrasinin ihtiyaç duyduğu insan gücü yetiştirmesi amaçlanıyordu.

 
mühendislik tarihi3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat kanunu ile bütün mektep ve medreselerle birlikte Darülfünun Maarif Vekaletine bağlandı. 21 Nisan 1924 tarih ve 493 sayılı kanun ile İstanbul Darülfünunun talimatnameleri yayımlandı ve bilimsel ve idari özerklik verildi. Bunun dışında cumhuriyet döneminde çok ciddi devrimler yapılmışsa da Darülfünun’a dokunulmamıştır. 1933 reformu ve çevresindeki olaylar cumhuriyet döneminden sonra üniversiteye bakışın anlaşılması bakımından önem taşımaktadır.
31 Temmuz 1933’te Darülfünun kapatılmış,toplam 240 olan öğretim elemanı kadrosu 53’e düşürülmüş ve Almanya’dan Hitler rejiminden kaçan öğretim üyeleri burada ders vermeye başlamıştır. Bu öğretim üyelerinin ülkemiz üniversite ve mühendislik hayatına büyük katkıları olmuştur.
1960 ve 1970’li yıllarda yeni üniversitelerin kurulması ile birlikte mühendislik fakültelerinin sayısı artmış 2010’lu yıllara gelindiğinde ise artık neredeyse her ilimizde bir mühendislik fakültesi kurulmuştur. Halen en gözde meslekler arasında mühendislik bölümleri yer alıyor.